5 Aralık 2012 Çarşamba

BREK BREK ARKADAŞ ARIYORUM


Zamanında büyüklerimiz iletişim için telsizlerle 'brek brek arkadaş arıyorum' diye iletişim kurmaya çalışırlarmış. Günümüzde öyle bir noktaya geldik ki gezegenlerarası iletişim kurma yolunda ilerliyoruz. Bunun ilk adımı başarıyla gerçekleşmiş. 

Gezegenlerarası internet bağlantısı sayesinde uzayda iletişimin ve teknoloji kontrollerin daha kolay ve hızlı olması hedeflenmektedir. Bunun için yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen teknolojinin ilk testi başarıyla gerçekleşmiş bulunmaktadır. 

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ile Avrupa Uzay Ajansı'nın (ESA) ortaklaşa yürüttüğü projede uzay ve dünya arasındaki ilk internet bağlantısı gerçekleştirildi. Yapılan deneyde Uluslararası Uzay İstasyonundan(ISS) Almanya'daki bir robot gezegenlerarası internet yoluyla kontrol edilmiştir.

LEV YASHIN

Kaleci dediğimizde günümüzde akla gelen ilk isimler herhalde Fabian Barthez, Iker Casillas, Gianluigi Buffon, Van der Sar, Schmeichel, Jose Luis Chilavert, Oliver Kahn, Dino Zoff... diye liste gider. 

Peki Lev Yashin denildiğinde akla ne gelir? Fifa tarafından 20. yüzyılın en iyi kalecisi seçilmiş, avrupada yılın futbolcusu seçilmiş ilk ve tek kaleci, kariyeri boyunca 150den fazla penaltı kurtaran tek kaleci, kariyerinde 812 maça çıkmış bir kaleci akla gelir.

Lev Yashin deyim yerindeyse günümüz kalecilik anlayışının mimarıdır.O dönemlerde kale çizgisini terk etmeyen, ceza alanı dışına çıkmayan bir kalecilik anlayışı hakimdi. Fakat  Yashin üstün refleksleri ve iyi yer tutma kabiliyetiyle yeni bir anlayış yaratmıştır.

31 Ekim 2012 Çarşamba

DEPORTİVO VE TÜRK BAYRAĞI


2000'li yılların başında başarı anlamında zirve yaşayan Deportivo la Coruña takıımının maçlarını izlemişseniz, özellikle kale arkadası tribünlerindeki Türk bayrağı dikkatinizi çekmiştir. Peki neden sürekli gerçekleşiyor bu?


Olayın temelinde komşu kent olan Vigo ile aralarındaki gerginlik yatmaktadır. Vigolular hakaret etmek için Coruñalılara Türk demektedirler. Coruñalılar da Vigolulara Portekiz hayranlıklarından dolayı hain demektedirler. Ama Coruñalılar bunu bir hakaret olarak algılamak yerine 'Türk gibi güçlü' diye algılayıp benimsemişlerdir. Bu yüzdendir ki her maçlarında en az bir Türk bayrağı tribünlerde yerini almaktadır. Hatta bu durum avrupa maçlarına da yansımıştır. Panathinakos maçında 20 metreyi bulan bir Türk bayrağı açılmıştır. La Pasion Turco derneğinin başkanı bu olayı şöyle anlatmaktadır; 'İnanın Riazor Stadı'nda yüzlerce Türk bayrağı vardı. Stadın bir ucundan diğer ucuna bir Türk bayrağı astık. Yunanlılar sahaya çıktıklarında dev Türk bayrağının yanı sıra yüzlerce ateşli taraftarın ellerindeki ay yıldızlı bayrakları görünce neye uğradıklarını şaşırdılar.Dünyanın hiçbir yerinde kendi ulusunun bayrağının dışında başka ülke bayrağına bu kadar sahip çıkan bir taraftar grubu bulamazsınız.' Ayrıca bazı maçlarında İstiklal Marşı'nı bile söylemektedirler. 

Peki Vigoluların Türk yakıştırmasını yapmalarının nedenine gelecek olursak; Barbaros Hayreddin Paşa. Barbaros Hayreddin Paşa; Türk gölü haline gelen Akdeniz'deki en büyük rakibi olan İspanya İmparatorluğu ile büyük mücadele içindedir. Bu mücadeleler sırasında Galicia bölgesinin halkından büyük yardımlar almıştır. Bu yüzden de komşu kentleri Vigo tarafından ihanet ettikleri gerekçesiyle 'Turco' yakıştırması yapılmıştır.

5 Ekim 2012 Cuma

GİZEMLİ WINCHESTER EVİ

Dünyada o kadar çok gidilecek, görülecek yer var ki insanın ömrü yetmez. Ki daha Türkiye demiyorum İstanbul'da bile gidip görmediğim o kadar yer varken sıranın bunlara da gelebileceğini düşünmek biraz hayalperestlik gibi. Neyse oysa bir umuttu diyerekten belki bir gün listemizi tamamlayabiliriz.

Bu gidilip görülmesi hoş olabilecek yerlerden birisi de gizemli Winchester evi.



Bir silah üreticisinin eşi olan Sarah Winchester, kimilerine göre eşinin ürettiği silahlarla yaşamlarını kaybedenleri ruhları sonucu, kimilerine göre ise ki bence de bu daha mantıklı, doğumundan 9 gün sonra yaşamını kaybeden çocuğu yüzünden akli dengesini kaybetmiştir ve evde ruhlar tarafından takip edildiğini ileri sürmüştür. Bunun sonucunda artık dayanamayarak bir medyuma gitmiştir. Medyumun ruhlardan korunabilmesi için verdiği tavsiye ise çok ilginçti, medyuma göre eğer sürekli evine odalar ve kör kapı ve geçitler yaparsa ruhlardan korunabileceğini söylemişti. Bu fikre inanan Sarah Winchester yaşamının sonuna kadar evinde inşaata devam etmiştir, ta ki ölümüne dek. Bunun sonucunda yaklaşık 40 odalı olan ev, ölümünde 160 odalı, bir yere ulaşmayan sayısız merdiven ve ruhları şaşırtmak için duvarlarda kör kapılara sahip bir ev halini almıştır.

20 Eylül 2012 Perşembe

NASA: A HUMAN ADVANTURE

UZAYA İLGİ Mİ DUYUYORSUN?

Eğer cevabın evet ise ve de milyon dolarların olmadığı için uzay turisti olamıyorsan ya da binlerce dolar harcayıp Amerika'ya gidip nasada gözlemlerde bulunamıyorsan, buyur sana küçük de olsa bir fırsat.

Nasıl mı?

Nasa İstanbul'da çok güzel bir etkinlik gerçekleştirecek ay sonundan itibaren. Amerika dışında kurulacak en kapsamlı sergi ile 100 civarında uzaya gidip gelen ya da uzaydan getirilen çeşitli orjinal cisimlerin yanısıra sergide yer alamayacak boyutlarda olan 300den fazla cismin maketleri sergilenecek.

Ayrıca girişte bir fırlatma rampasından sergiye başlanılacak deniliyor. Tahminim Vatikan'daki papa suikastının gösterimi gibi karanlık ortamda özel ses efektleriyle oldukça gerçekçi bir ortamda bulunacağız. Nitekim en kapsamlı sergi diyorlar, paraya kıyıp yaparlar. Bunların yanısıra aya ilk ayak basılışı gibi önemli yaşanmışlıklardan da kesitler yer alacak.

Açıkçası heyecan yaptım gördüğüm andan ititbaren, heyecanla da bekliyorum. Umarım dedikleri gibi çıkar.

13 Eylül 2012 Perşembe

EKŞİ SİNEMA

Aslında başka bir yazım vardı bu gece buraya koyacak ama hazır günüyken bu yazıya öncelik vermek geldi içimden. 

Ekşici arkadaşların imdb listesine biraz da alternatif olsun diye oluşturdukları,genelini bağımsız filmlerin oluşturduğu 250 filmlik bir liste var. Amaçları, başarabildikleri kadarıyla her hafta bir film yayınlayarak bu listeyi tamamlamak. Başarabilirseler güzel bir etkinlik. Ama 250 hafta gibi bir zaman diliminden bahsediyoruz, sonunu getirebilirler mi? Zamanla göreceğiz.

6 haftadır düzenliyorlar bu etkinliği,bugün ise ' To be or not to be' adında 1942 yapımı film vardı. 6 haftadır bir türlü gidememiştim, bugün gidebildim sonunda. Özellikle benim gibi sinemaya gidebilmede sıkıntı yaşayanlar için son derece güzel olmuş bu etkinlik. Daha önce giden arkadaşlarımdan duyduğuma göre fena seçimler değilmiş filmler,arada illa ki beğenilmeyen çıkabilir ki geçen hafta bizimkiler beğenmemiş filmi. 

Sisteme gelecek olursak, etkinlik tamamen ücretsiz öncelikle. Her Çarşamba Taksimde bulunan seksek kafede gerçekleşiyor. Filmden yarım saat önce gidip yerine kurulup, biraz muhabbet ettikten sonra filmini izleyebilirsin, istersen bir de içeceğini alıp yudumlayarak tadını çıkartabilirsin. 

Haftalık olarak düzenlenen etkinlikleri ekşi sinemanın facebook sayfasından takip edip gitmeden önce film hakkında bilgi edinebilirsin.

6 Eylül 2012 Perşembe

1908 TUNGUSKA


TUNGUSKA OLAYI


30 Haziran 1908 tarihinde sabah 7.45 civarında Sibirya'nın Tunguska Irmağı yakınlarında meydana gelen patlamadır. Fakat hala ne patlaması olduğu kesin olarak ortaya konulamamış olan bir patlamadır uzmanlara göre!

Görgü tanıklarına göre büyük bir ateş topu hızla üzerlerinden geçip kaybolmuştur. Daha sonra ise büyük patlamalar ve bunun sonucunda meydana gelen sıcak hava dalgası 900 kilometre uzaklığa kadar ulaşarak büyük hasar meydana getirmiştir. Geyik sürüleri başta olmak üzere o çevrede bulunan çok sayıda canlı yanarak yok olmuştur. Daha sonraki günlerde ise avrupanın çeşitli şehirlerinden halkın havanın garipliği hakkında çeşitli bildirileri olmuştur bilim adamlarına. Bunlardan bir tanesi; Londra sokaklarında gece yarısında  sokakta rahatlıkla kitap okunabilecek kadar havanın aydınlık olmasıdır.

Peki bu kadar şiddetli bir patlamanın nedeni ne olabilirdi? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için ilk araştırma ekibi zamanın ve bölgenin şartlarından dolayı ancak 1927 yılında gerçekleştirilebilmiştir. Hiroşima'ya atılan atom bombasının yaklaşık 600 kat büyüklüğünde bir zarar ortadadır. Bölgedeki yanmış ağaç gövdeleri patlamanın gerçekleştiği yerde dik, alandan uzaklaştıkça dışa doğru eğilmiş şekildedir. Bu ve diğer bulgulara göre bir çeşit atom bombasından şüphelenmektedir. Ancak 1908 yılında dünyada böyle bir teknoloji henüz yoktu. Diğer yandan yapılan tüm araştırmalara rağmen bir göktaşı düşme olayına dair ne bir krater ne de herhangi bir göktaşı parçacığına toprağın 35 metre derinliği de dahil olmak rastlanamamıştır. Bulgular böyle olunca geriye uzaylılar mı sorusu da kalmıyor değil. Fakat bu ihtimal az sayıda bilim adamı tarafından savunulmaktadır. Ortada kesin sonuç olmamasına rağmen genel kanı bir göktaşı atmosferde aşırı basınca dayanamayıp parçalara ayrılarak dünyaya düşmüştür. Ki kanıt olmamasına rağmen, uzaylıların varlığı da henüz netleşmediğine göre tek seçenek buymuş gibi duruyor, ortaya atılan seksene yakın teoriden.


2 Eylül 2012 Pazar

HUBBLE UZAY TELESKOBUNUN GÖRSEL ZİYAFETİ


HUBBLE UZAY TELEKOBU

Hubble uzay teleskobu 1990 yılında dünyanın etrafındaki yörüngesine yerleştirilmiş olan, NASA ve ESA tarafından ortaklaşa yapılan bir projedir.

En büyük özelliği atmosferin dışına yerleştirildiği için elde ettiği görüntülerde havanın neden olduğu bulanıklığın olmamasıdır, aynı zamanda da ozon tabakasının tutmuş olduğu morötesi ışığı da görüntüleyebilmesidir.

Astronomi alanına sayısız katkısı bulunmuştur. Ayrıca görünebilir ışık ile en uzak mesafeden görüntüyü elde etmiştir.

BİRKAÇ HUBBLE HEDİYESİ

Hazır Ağustos ayındayız, gök olaylarının sık gerçekleştiği bu günlerde birkaç güzellik de Hubble uzay teleskobundan gelsin dedik.

OMEGA CENTAURİ


Yaklaşık 10 milyon yıldızın var olduğu tahmin edilen, samanyolu yörüngesindeki gökadanın ortasında bir kara delik oluğuna inanılmaktadır.Her farklı renk ayrı bir yaşı belirtmektedir. 

STEPHEN'S QUİNTET


Birbirine yakın duran beş galaksiye verilen isimdir, Stephen's Quintet. Fakat fotoğrafta da görüldüğü gibi dördü birbirine yakındır,diğeri ise dünyaya daha yakındır.

ABEL 370


Uzayda devasa bir mercek var deseler, ne gelir ilk anda aklınıza? Abel 370 bir galaksiler kümesi olup aynı zamanda da kozmik bir mercek görevi görmektedir. Küme içindeki çekim alanı, arka alanda daha uzakta kalan galaksilerden gelen ışığı büyüteç gibi büyütmektedir.

KELEBEK NEBULASI


Bir yıldız patlarsa ne mi olur, nasıl bir görüntü mü ortaya çıkar? İşte cevabımız bu fotoğrafta.Güneşin yaklaşık beş kat büyüklüğündeki bir yıldızın patlaması sonucu oluşmuştur.

Fotoğraflar: nasa

16 Ağustos 2012 Perşembe

OPTİK BAŞKAN



MEHMET IŞIKLAR

Beşiktaşımızın ve Beşiktaşlıların optik başkanı....

Kısaca temmuz alacağın olsun, optik adem barış...

O'na yer ayırmadan olmazdı.

Not: Devamı alıntıdır.


Taraftarı olmadığım bir kulübün, hiç tanımadığım bir taraftarı öldü. Ve ben çok üzüldüm. 

Bolu cezaevindeydi. Çıkmasına daha aylar varken taraftar forumlarında şafağı sayılmaya başlanmıştı. İnönü’nün müdavimlerinden olan bir arkadaşımdan dinlemiştim hayat hikayesini. Çok sevmiştim “Son Holigan” lakaplı bu tribün emekçisini. İçerden çıkar çıkmaz röportaj yapmak istiyordum Mehmet Işıklar’la… Nam-ı diğer Optik Başkanla.


Seçimlerde oy kullanmak için bir haftalığına memlekete gitmiştim. İşte ne olduysa o hafta oldu. Özgürlüğüne kavuştuğunu işitemeden geçirdiği kalp kriziyle göğe kanat açtığını öğrendim. Bana Optik Başkan’ı sevdiren arkadaşım kısa bir mesaj atmıştı cepten.
“Son holigan da gitti görüyor musun, hayatı kim ters köşeye yatıracak şimdi?” 

Dededen Beşiktaşlı

1969 İstanbul Kadırga doğumlu Mehmet Işıklar. Babası Arap, annesi Arnavut kökenli. Kendini bildi bileli Beşiktaş için olmuş deli. Aşkının müsebbibi gençliğinde Beşiktaş’ın Taksim stadında oynanan hiçbir maçını kaçırmayan dedesi. Dedesinin Mehmet’in üzerinde bıraktığı etki ömür boyu silinmemiş, henüz 6 yaşındayken gittiği bir maçla başlayan renk aşkı ise hiç eksilmemiş. 

1974-75 sezonunda babasından yalvar yakar izin kopararak dükkanlarının çırağı ile birlikte numaralıda izlediği ilk maçında, Beşiktaş Trabzon’a yenilince küçük Mehmet başlamış ağlamaya. Yanındaki koltukta maç boyunca cep kanyağı içip çikolata yiyen yaşlı bir adam susması için Mehmet’e çikolata ikram etmiş ama nafile. Mehmet ikramı geri çevirmese de gönlüne söz dinletememiş, gözyaşlarını dindirememiş. Ta ki yaşlı adam Beşiktaş’ın büyük takım olduğunu, bir sonraki maçı kazanacağını söyleyene kadar…

Ortaokulu Ortaköy Gaziosmanpaşa’da okurken Mehmet, tribünleri hiç ihmal etmemiş. Kaşkolu boynunda, darbukası koynunda neredeyse her maçına gitmiş Beşiktaş’ının. Sevilmek için sevmese, sevdiği kadar sevilmişte. Tribünlerde adeta bir maskot haline gelmiş kalın siyah çerçeveli, şişe dibi misali camları olan gözlüğüyle. O zamanda nüktedanmış Beşiktaş tribünleri ve Mehmet’e ömrünün sonuna kadar adının önünde taşıyacağı lakabı takmış: “Optik”

En Enteresan Öğrenci

Vakti zamanında aralarında ortaokul öğrencisi Mehmet’in de olduğu tutkulu Beşiktaş taraftarları bazı maçlar öncesinde stat çevresinde sabahlarlarmış. Mehmet’in annesi bu gecelerde telaş içinde oğlunu arar, karşına çıkan taraftarlara bir hışımla “Mehmet’imi verin” diye yakarırmış. O kadar insan içinde annesinin Mehmet’i, tribünlerin Optik’i bulunur, kulağından çekilerek teslim edilirmiş annesine. Bir daha böyle haylazlıklar yapmaması da sıkı sıkı tembihlenerek. Ama ne fayda, “Optik” sevmiş bir kere. En fazla bir saat sonra tekrar evden kaçarak katılırmış fanatik grupların eğlencesine. 

Sabahlamayla sınırlı kalmazmış Beşiktaş’ı için yaptıkları. Deplasmana kalkan otobüslerde usulca saklanırmış arka beşlinin ardına. Tribün liderlerinden dayak yiyip evine gerisin geri gönderilmemek için, otobüs az biraz yol aldığında çıkarmış ortaya.

Ortaokulu bitirince İstanbul’un gözde okullarından Kabataş Erkek Lisesine kaydını yaptırmış ailesi biricik oğulları Mehmet’in. Lise öğrencisi Mehmet ne yardan vazgeçmiş ne de serden. Beşiktaş’ını içerde dışarıda desteklerken okulu da yarıda kesmemiş. Deplasman maçları sonrası Pazartesi’yi pas geçse de, Salı’dan devam etmiş öğrenciliğine. 

Kabataş Erkek Lisesi yıllığında arkadaşları onu şöyle anlatıyor:
“343 Mehmet Işıklar
Mehmet Işıklar, belki de, Kabataş tarihinin gelmiş geçmiş en enteresan öğrencisidir. Koyu bir B.J.K taraftarıdır. Deplasmanlarda B.J.K’nın tüm maçlarına gider. Bu arkadaşımız pek zeki olmasına karşın ders çalışmaz. Genellikle derslerde uyumayı sever. Sınıfımızın en renkli simasıdır. Neşe kaynağıdır. İlerde iyi bir ekonomist olacağına inandığımız bu arkadaşımıza yaşamında başarılar diliyoruz.”

Vakitle birlikte tribünlerdeki etkinliği de ilerlemiş Optik’in. Beşiktaş semtinde örgütlediği gençlerle birlikte Çarşı grubunu kurduktan kısa bir süre sonra adı “Optik Başkan”a çıkmış. Böylece çocukluğundan beri hayalini kurduğu tribün önderliğine de adım atmış. 


Galatasaray Lisesi Öğretmeni

Liseyi bitirince Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanmış. İkinci sınıftayken ailesine Tarih okumak istediğini söyleyip tekrardan üniversite sınavına girmiş. Halihazırda bir üniversitede okuduğundan puanı düşürülse de derece yaparak girmiş İstanbul Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne. Taziye ziyaretine gittiğim ailesinden öğrendiğime göre sene kaybetmeden birincilikle bitirmiş Üniversite’yi. 

Tüm bunlar olurken Beşiktaş’ını yağmur çamur demeden içerde dışarıda desteklediğini söylememe gerek var mı acaba?

Üniversite’yi bitirmesinin ardından bir ara akademisyenliği aklından geçirse de lise öğretmenliğinde karar kılmış. Öğretmenlik öncesi stajını ise kimselerin bilmesini istemediği bir yerde yapmış. Her gün okula giriş ve çıkışlarda birileri görecek diye kaygı duyarmış. Çünkü her gün gittiği lisenin adı Galatasaraymış! 

Öğretmenlik stajını tamamladıktan sonra tayininin çıktığı Ankara Çubuk’a tarih öğretmeni olarak gitmiş Optik. Çubuk Yatılı lisesinde girdiği ilk derste kimin hangi takımı tuttuğunu öğrenip aklına not etmiş. İki yıl sürdürdüğü öğretmenlik boyunca Galatasaray ve Fenerbahçelilere hakkını, siyah beyaz renklere gönül verenlere ise gönlünden kopanı yani bir not fazlasını vermiş Mehmet öğretmen. Takım farkı gözetmeksizin de ihtiyacı olana cebindeki parasını. 



Dayanamamış Hasretliğe
Bu iki sene boyunca ayrı düşmüş Beşiktaş’ından. Kimi zaman okuldaki öğrencileriyle birlikte izlemeye gelse de aşkını, kesmemiş bu gelmeler Optik Başkan’ı. Askerliğini İzmir’de tamamladıktan sonra bir daha dönmemiş mesleğine. Ailesi “oğlum ilerde tayinin İstanbul’a çıkar dese de” yetmemiş bu vaat, hasretinden çılgına dönen Mehmet’e. Vurmuş kendini semtine. Serencebey’e, Balık pazarına, Köyiçine.

Sonrası yürek burkan, gözleri bir dolduran bir hikaye. Akılla değil kalple yapılan bir tercihin bedeli. Öğretmenlikten eski mesleği tribün liderliğine dönen yakışıklı bir holiganın meşum kaderi. Ailesi üzülse de, tribünler ve belki de en çok başıboş hayvanlar sevinmiş altın kalpli holiganın dönüşüne. Sahipsiz sokak köpeklerine kimlik kartı çıkartan, onların karınlarını doyuran güzel bir adammış. Ölmeden beş gün önce cezaevinden elinde iki küçük kediyle çıkmış ve arkadaşlarının söylediğine göre evine gitmeden önce onlara ev aramış Optik Başkan. Yalnız köpeklerin değil, durumu yettiğince cebinde parası olmayan herkesin yardımına koşmuş “Son Holigan”. Durumu daha iyi anlamak için gelin İnönü’de sık duyulan şu tezahürata kulak verelim.

“Sabahtan beri hiçbir şey yemedik..
Karnımız acıktı bizim..
Optik Başkan bize yemek ısmarlasana...
Parasını alırsın sonra.”

Her Yanda Başka Bir Anı

Sol görüşlü olduğu herkesçe bilinen, Çarşı grubuna fikirleri ile yön veren, sıradanlığı bile sıra dışı olan bu enteresan adamla İnönü’ye yolu düşen herkesin neredeyse bir anısı var.

Kimisi, o dönem iskeleti Beşiktaş’ın as oyuncularından oluşan Türk Milli Takımı’na karşı yedeklerle sahaya çıkan Beşiktaş’ı desteklemesini anlatıyor, kimisi Kazan’ın önünde öfkeli kalabalık tarafından tartaklanan Fenerbahçe formalı genci kurtarıp, cebinde parası olmadığını öğrenince cebine para koyup taksiyle oradan uzaklaştırışını.

Bu anılardan en ilginci “guybrush threepwood” adlı Ekşi Sözlük yazarının yaşadığı.. Bu satırları Tempo Dergisinde Cem Dizdar da yazmıştı. Ben de aynen aktarıyorum..

“Yıllar önce bir arkadaşımın, ‘Gel lan maça gidelim’ demesi ile Beşiktaşlı olmadığım halde İnönü’ye gittim. Kapalıda güzel bir yere konuşlandık. Önümde bir adam var. Belli sevilen biri, arkadan laf atıyorlar, gelen selam seviyor, geçen selam veriyor. Koca bir ilk yarı boyunca muhabbet ediyoruz. Futbolculardan başlayan muhabbetimiz çok farklı konularda devam ediyor.İlk yarı sonuna doğru ‘Bir zamanlar biz Alen’le iki kişi inletirdik bu stadı, şimdi on kişi var beceremiyor’ deyince, anlıyorum amigolardan bir kendisi. Neyse yarı bitiyor, ‘Kusura bakma arkadaşım, geliyorum birazdan’ diyor. O sıra bir adam geliyor tribüne, kucağında 3-4 yaşlarında bir çocuk. Çocuk siyah beyaz Beşiktaş armalı eşofman giymiş, kafasında Beşiktaş armalı şapka, sırtında da bir Beşiktaş çantası. Yanakları ağlamaktan al al olmuş, babasının kucağında. ‘Optik’i gören oldu mu?’ diye sordu adam. O sıra anladım biraz önce muhabbet ettiğim adamdan bahsettiğini.’Buradaydı ağabey’ dedim ‘Gelir birazdan’. Arkadan bir sordu.’Hayrola ağabey?’ diye. ‘Ya evde seyredecektim maçı, başladı ağlamaya çocuk,’Optik Optik’diye.. Kalktım maça getirdim’ dedi adam.’Yok artık o kadar da değil’ diye düşündüm ben. Tesadüf, ölüm haberini aldıktan sonraki ilk tepkim de aynı oldu. O çocuk belki 11-12 yaşında şu an ve belki en çok ağlıyor yine.” Yazısını ise şu cümleyle bitirmiş ‘guybrush threepwood’:
“İkinci yarıyı, kucağında o çocukla izledi Optik”




Ve Hataları...


Hiç mi yanlış yapmamış peki Optik Mehmet ömrü hayatında, ne de olsa bir amigo değil mi eninde sonunda, amma da abarttın ha diyenlere vakti zamanında uyuşturucu kullandığını ve hapiste bu nedenle yattığı söyleyeyim. Ayrıca Optik Başkan tribün kavgalarının zirve yaptığı dönemde bir çok olaya da karışmış. Yakın arkadaşlarından Ayhan Güner’in anlattığı bir anıyı nakledeyim.

“Bir gün barda oturuyoruz. Yanımıza emanet almamışız aniden baskın yedik Fenerlilerden. Üzerine kılıçla gelen Fenerliye baktı. Bir sağına elini attı, bir soluna elini attı baktı ki boş… Boynundaki zinciri koparıp öyle meydan okudu elinde kılıçla gelen herife. Tam bir efsaneydi. ”

Lakin yaptığı hatalara rağmen bu dünya da hoş bir seda bırakıp gittiğini de eklemeden geçmeyelim. Her tribün emekçisini çapulcu zannedenleri boş verelim ve Optik Başkan’dan incilerle yazıyı bitirelim. 

-Beşiktaş dışında özel hayatım yoktur.
-Sen babadan kalma miras değil, doğacak çocuğuma borcumsun, canım Beşiktaş’ım!
-Ben Beşiktaş’ı Ali Veli için sevmiyorum, onların hepsi gidicidir ama ben tribünde kalıcıyım
-Benim adım Optik Başkan on bin tane deplasmana gittim.

Hasılı kelam Allah taksiratını affetsin Optik Başkan. 
Rahat uyu yufka yürekli Holigan


Mert Ezici - Futbol Extra

15 Ağustos 2012 Çarşamba

LA SAGRADA FAMİLİA

BİTMEYEN KİLİSE

La Sagrada Familia, inşasına 1882 yılında mimar Villar tarafından başlanan fakat daha sonra ortaya çıkan sorunlar nedeniyle 1883 yılında Antoni Gaudi tarafından tam anlamıyla hayata geçirilmiş,UNESCO tarafından dünya mirasları arasında yer alan bir yapıdır.

Yapımı için gerekli olan bütçe tamamen bağışlarla elde edilmektedir. Bazılarına göre bitmemesinin nedeni budur.Yılda ortalama 22 milyon avro gibi bir bütçe harcanmaktadır.

Dilimizdeki anlamı 'Kutsal Aile' olan La Sagrada Familia fikri İspanyol Joseph Maria Bocabella'ya aittir. Bocabella; İtalya'nın Loreto kasabasında gördüğü bir kiliseden etkilenerek, Katolik kiliselerini desteklemek amacıyla İspanya'da da böyle bir yapı oluşturma fikrini benimser.

Gaudi, 3 cepheli olan yapının yapımına doğu cephesinden başlar. Ölümüne kadar sadece bir kulenin inşası bitmiştir. Ancak daha sonra bu kulenin köşeli oluşunu beğenmeyerek, bu kuleyi farklı bir amaç için kullanılmasını sağlar ve diğer kuleler oval tarzda inşa edilir. 1926 yılına gelindiğinde ise talihsiz bir şekilde bir tramvayın çarpması sonucu Gaudi yaşamını yitirmiştir. Bunun üzerine La Sagrada Familia'nın yapımı büyük sekteye uğrar. Çünkü Gaudi sürekli planlarda değişiklik yaptığı için ortada çok az sayıda çizim ve not kalmıştır. Ki bunlar da 1936 yılında çıkan iç savaş sırasında yok olmuştur. Daha sonrasında sağlanan bağışlara bağlı olarak ve mimarların Gaudi'nin mimari anlayışını çözümleyebilme hızlarına bağlı olarak inşasına devam edilmiştir. Her ne kadar halk arasında 'zaten bu haliyle de turist çekiyor, niye bitirsinler ki?' kanısı oluşsa da Gaudi'ye ölümünün yüzüncü yıl dönümünde tamamlanmış bir La Sagrada Familia hediye edilmesi amaçlanmaktadır.

Dört havari kuleleri ve ızdırap cephesi

İsa'nın 12 havarisi, 4 incil yazarını, meryemi ve en yüksek kule olarak da İsa'yı temsil eden kuleyle birlikte 18 kuleden oluşması planlanmıştır.4 incil yazarını simgeleyen kulelerin uçlarına onları simgeleyen boğa,kanatlı bir adam, kartal ve aslan heykelleri bulunmaktadır. Günümüzde kendisine azizlik mertebesi verilmesi için çalışmalar olan Gaudi, 170 metrelik İsa kulesini üzerindeki 2 metrelik haç ile birlikte maksimum 172 metre olarak planlamıştır. Çünkü o bölgedeki en yüksek nokta 172 metrelik bir tepedir ve de Gaudi 'tanrının yaptığından daha yüksek bir şey yapamayacağını çünkü bunun tanrıyla yarışmak anlamına geldiğini' dile getirmiştir. Eğer bu kule tamamlanırsa, Templo Expiatorio de la Sagrada Familia dünyanın en uzun kilisesi unvanına sahip olacaktır.

Ağaç dallarının yapısından etkilenerek ortaya çıkan ve yapıyı ayakta tutan kolonlar.


24 Temmuz 2012 Salı

OLD FİRM

RANGERS-CELTİC


Her ne kadar futbol yukarıdaki fotoğraftaki gibi kardeşliktir desek ve de istesek de, old firm denilince akla ilk gelen görüntüler genelde aşağıdaki fotoğraftaki gibi oluyor.


Peki Old Firm rekabetinin kısaca geçmişi nedir?

1873 tarihinde kurulan Rangers protestandır. Buna karşılık 1888 tarihinde kurulan Celtic ise katoliktir. İngilizlerin deyimiyle Rangers vatanseverdir,geleneği temsil eder, Celtic ise özgürlükçüdür, bölücüdür.

İki kulüp aslında mezhep savaşını sahaya yansıtmaktadırlar. Hal böyle olunca karşı mezhepten bir futbolcuyu transfer etmek sözü dahi ortamın gerginliğini oldukça yukarı çıkarır. Ta ki 1989 yılına kadar bu konuda çok dikkatli davranmıştır her iki taraf. 1989 yılında dönemin teknik direktörü Graeme Souness bir çeşit cesaret örneği göstererek daha önce Celtic forması giymiş olan katolik Mo Johnston'ı transfer etmiştir. Bu transfer sonrasında Rangers taraftarı takımlarını sahaya 10 kişi çıkıyormuş gibi görerek takımlarından, kraliçenin onu, diyerek bahsederler.Rakibi Mo Johnston'ın golüyle 1-0 yenseler bile taraftar gözünde maç 0-0 berabere bitmiştir. Saha dışında ise evine ve babasına saldırarak da tepkilerini başka boyutta göstermişlerdir.

İki kulüp arasındaki bu gerginlikler nedeniyle,kulüpler mümkün olduğu kadar az karşılaşma yapmak isterler. Bu nedenledir ki kendi aralarında hazırlık maçı oynamazlar.

Günümüze gelecek olursak her ne kadar genelde olumsuzluklarıyla öne çıksa da Old Firm'e bir süre ara verilmiş gibi duruyor, Rangers kulübünün alt lige düşürülmesiyle.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Ge-li-yorr

İlk göz ağrısı diye bir söz vardır. Burası da blog anlamında benim ilk göz ağrımdır ve de ister istemez sürekli yokluyordum bu sayfayı.

Hal böyle olunca, eskileri silerek bir el atıp yeniden hayata dönsek mi, derken...

Evet burayı tam anlamında hayata geçirme kararı aldım. Pek yakında geliyorum.