2 Temmuz 2013 Salı

İÇİMİZ YANIYOR

PİSLİK TIRMALAYICILAR

Yirminci yüzyılın ilk on yılında Amerika'da ortaya çıkan, özel sektör ve siyaset dünyasındaki pislikleri toplumun bilgisine sunmayı sorumluluk edindikleri için 'pislik tırmalayıcıları', 'muckrakers', adı verilen gazeteciler kuşağı...

Pislik tırmalayacıları, türlü hilelerle karlarına kar katan petrol devlerini, bozuk ürün satarak halkın sağlığını bozan gıda ve ilaç tekellerini,borsa spekülatörlerini, ırk ayrımcılığını teşhir etmeyi gazeteciliğin 'sine qua non'u yani olmazsa olmazı olarak görüyorlar ve Amerika'yı uzun süre çalkalayan haberler yazıyorlar, gazetecilik bu dönemde en prestijli meslek konumundadır. Emperyalist bir güç olabilmenin gerekleri arasında ülke içindeki çelişkileri yumuşatmanın da bulunduğuna inanan 'ilerici' başkan Ted Roosevelt, muckraker gazetecilerin gün ışığına çıkardıkları skandallara duyarsız kalamıyor ve tekelleri dizginlemeye dönük düzenlemeleri yürürlüğe koyuyor. Pislik tırmalayıcılar döneminde basın, iktidarı frenleme ve ülke politikalarını biçimlendirme anlamında dördüncü kuvvet olarak ortaya çıkıyor. Demek ki, basının bir kuvvet olabilmesi için tekeller ve siyaset dünyasındaki pislikleri açığa vurması ve hepsinden önemlisi muhalif olması zorunludur.

Ara sonuç, patronu fabrikasını kurduğu için cam şişe kullanmanın yararlarını saymakla bitiremeyen medya kalemşorlarıyla, örneğin o dönemin en büyük petrol tekeli Standard Oil Company'nin çevirdiği dolapları yazan Ida M. Tarbell'in meslektaş olduğunu hayal etmek bile mümkün değildir.

Muckraker gazetecilerin sonu da oldukça öğreticidir. ABD'nin ilk büyük emperyalist açılımı olan I. Dünya Savaş'ına katılma kararını alan 'muhafazakar' başkan Woodrow Wilson, casusluk ve fitne yasalarını yürürlüğe koyuyor. İşçi örgütlerinden radikal gazetecilere, pasifistlere değin savaş karşıtı muhalefetin tamamı casusluk suçlamasıyla ve astronomik ceza istemleriyle karşı karşıya kalıyor. Tahmin edilebileceği gibi, casusluk suçlaması sadece bir örtüdür, gerçekte kriminalize edilen savaşa ve savaşı destekleyen tekellere karşı yürütülen bir muhalefettir. Amerika'da tekellerin iktidarı pekişirken, tekellerin skandallarını yazan gazeteciler kuşağı casusluk suçlamalarıyla eziliyor ve bir daha dirilmemek üzere ölüyor.

Amerikan tarihindeki bu epizotla, bugün Türkiye'de yaşadığımız olaylar arasındaki benzerlikler çarpıcıdır. Ülkemizde, bir yandan aydın muhalefeti terör yasalarıyla kriminalize edilirken, diğer yandan bütün geleceklerini islamo-despotik rejime bağlamış büyük sermayedarların özel mülkiyetindeki basın, iktidarın gönüllü kölesi olmaktan gayet memnun görünmektedir.


(-Şu Karayılan röportajlarını yasaklamamız gerekmez mi ? - Böyle saldırılar sonrasında bizden nasıl bir yayın yapmamızı talep ediyorsunuz? Bir gazeteci bunları soramaz, sormamalı!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder