MEHMET IŞIKLAR
Beşiktaşımızın ve Beşiktaşlıların optik başkanı....
Kısaca temmuz alacağın olsun, optik adem barış...
O'na yer ayırmadan olmazdı.
Not: Devamı alıntıdır.
Taraftarı olmadığım bir kulübün, hiç tanımadığım bir taraftarı öldü. Ve ben çok üzüldüm.
Bolu cezaevindeydi. Çıkmasına daha aylar varken taraftar forumlarında şafağı sayılmaya başlanmıştı. İnönü’nün müdavimlerinden olan bir arkadaşımdan dinlemiştim hayat hikayesini. Çok sevmiştim “Son Holigan” lakaplı bu tribün emekçisini. İçerden çıkar çıkmaz röportaj yapmak istiyordum Mehmet Işıklar’la… Nam-ı diğer Optik Başkanla.
Seçimlerde oy kullanmak için bir haftalığına memlekete gitmiştim. İşte ne olduysa o hafta oldu. Özgürlüğüne kavuştuğunu işitemeden geçirdiği kalp kriziyle göğe kanat açtığını öğrendim. Bana Optik Başkan’ı sevdiren arkadaşım kısa bir mesaj atmıştı cepten.
“Son holigan da gitti görüyor musun, hayatı kim ters köşeye yatıracak şimdi?”
Dededen Beşiktaşlı
1969 İstanbul Kadırga doğumlu Mehmet Işıklar. Babası Arap, annesi Arnavut kökenli. Kendini bildi bileli Beşiktaş için olmuş deli. Aşkının müsebbibi gençliğinde Beşiktaş’ın Taksim stadında oynanan hiçbir maçını kaçırmayan dedesi. Dedesinin Mehmet’in üzerinde bıraktığı etki ömür boyu silinmemiş, henüz 6 yaşındayken gittiği bir maçla başlayan renk aşkı ise hiç eksilmemiş.
1974-75 sezonunda babasından yalvar yakar izin kopararak dükkanlarının çırağı ile birlikte numaralıda izlediği ilk maçında, Beşiktaş Trabzon’a yenilince küçük Mehmet başlamış ağlamaya. Yanındaki koltukta maç boyunca cep kanyağı içip çikolata yiyen yaşlı bir adam susması için Mehmet’e çikolata ikram etmiş ama nafile. Mehmet ikramı geri çevirmese de gönlüne söz dinletememiş, gözyaşlarını dindirememiş. Ta ki yaşlı adam Beşiktaş’ın büyük takım olduğunu, bir sonraki maçı kazanacağını söyleyene kadar…
Ortaokulu Ortaköy Gaziosmanpaşa’da okurken Mehmet, tribünleri hiç ihmal etmemiş. Kaşkolu boynunda, darbukası koynunda neredeyse her maçına gitmiş Beşiktaş’ının. Sevilmek için sevmese, sevdiği kadar sevilmişte. Tribünlerde adeta bir maskot haline gelmiş kalın siyah çerçeveli, şişe dibi misali camları olan gözlüğüyle. O zamanda nüktedanmış Beşiktaş tribünleri ve Mehmet’e ömrünün sonuna kadar adının önünde taşıyacağı lakabı takmış: “Optik”
En Enteresan Öğrenci
Vakti zamanında aralarında ortaokul öğrencisi Mehmet’in de olduğu tutkulu Beşiktaş taraftarları bazı maçlar öncesinde stat çevresinde sabahlarlarmış. Mehmet’in annesi bu gecelerde telaş içinde oğlunu arar, karşına çıkan taraftarlara bir hışımla “Mehmet’imi verin” diye yakarırmış. O kadar insan içinde annesinin Mehmet’i, tribünlerin Optik’i bulunur, kulağından çekilerek teslim edilirmiş annesine. Bir daha böyle haylazlıklar yapmaması da sıkı sıkı tembihlenerek. Ama ne fayda, “Optik” sevmiş bir kere. En fazla bir saat sonra tekrar evden kaçarak katılırmış fanatik grupların eğlencesine.
Sabahlamayla sınırlı kalmazmış Beşiktaş’ı için yaptıkları. Deplasmana kalkan otobüslerde usulca saklanırmış arka beşlinin ardına. Tribün liderlerinden dayak yiyip evine gerisin geri gönderilmemek için, otobüs az biraz yol aldığında çıkarmış ortaya.
Ortaokulu bitirince İstanbul’un gözde okullarından Kabataş Erkek Lisesine kaydını yaptırmış ailesi biricik oğulları Mehmet’in. Lise öğrencisi Mehmet ne yardan vazgeçmiş ne de serden. Beşiktaş’ını içerde dışarıda desteklerken okulu da yarıda kesmemiş. Deplasman maçları sonrası Pazartesi’yi pas geçse de, Salı’dan devam etmiş öğrenciliğine.
Kabataş Erkek Lisesi yıllığında arkadaşları onu şöyle anlatıyor:
“343 Mehmet Işıklar
Mehmet Işıklar, belki de, Kabataş tarihinin gelmiş geçmiş en enteresan öğrencisidir. Koyu bir B.J.K taraftarıdır. Deplasmanlarda B.J.K’nın tüm maçlarına gider. Bu arkadaşımız pek zeki olmasına karşın ders çalışmaz. Genellikle derslerde uyumayı sever. Sınıfımızın en renkli simasıdır. Neşe kaynağıdır. İlerde iyi bir ekonomist olacağına inandığımız bu arkadaşımıza yaşamında başarılar diliyoruz.”
Vakitle birlikte tribünlerdeki etkinliği de ilerlemiş Optik’in. Beşiktaş semtinde örgütlediği gençlerle birlikte Çarşı grubunu kurduktan kısa bir süre sonra adı “Optik Başkan”a çıkmış. Böylece çocukluğundan beri hayalini kurduğu tribün önderliğine de adım atmış.
Galatasaray Lisesi Öğretmeni
Liseyi bitirince Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanmış. İkinci sınıftayken ailesine Tarih okumak istediğini söyleyip tekrardan üniversite sınavına girmiş. Halihazırda bir üniversitede okuduğundan puanı düşürülse de derece yaparak girmiş İstanbul Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne. Taziye ziyaretine gittiğim ailesinden öğrendiğime göre sene kaybetmeden birincilikle bitirmiş Üniversite’yi.
Tüm bunlar olurken Beşiktaş’ını yağmur çamur demeden içerde dışarıda desteklediğini söylememe gerek var mı acaba?
Üniversite’yi bitirmesinin ardından bir ara akademisyenliği aklından geçirse de lise öğretmenliğinde karar kılmış. Öğretmenlik öncesi stajını ise kimselerin bilmesini istemediği bir yerde yapmış. Her gün okula giriş ve çıkışlarda birileri görecek diye kaygı duyarmış. Çünkü her gün gittiği lisenin adı Galatasaraymış!
Öğretmenlik stajını tamamladıktan sonra tayininin çıktığı Ankara Çubuk’a tarih öğretmeni olarak gitmiş Optik. Çubuk Yatılı lisesinde girdiği ilk derste kimin hangi takımı tuttuğunu öğrenip aklına not etmiş. İki yıl sürdürdüğü öğretmenlik boyunca Galatasaray ve Fenerbahçelilere hakkını, siyah beyaz renklere gönül verenlere ise gönlünden kopanı yani bir not fazlasını vermiş Mehmet öğretmen. Takım farkı gözetmeksizin de ihtiyacı olana cebindeki parasını.
Dayanamamış Hasretliğe
Bu iki sene boyunca ayrı düşmüş Beşiktaş’ından. Kimi zaman okuldaki öğrencileriyle birlikte izlemeye gelse de aşkını, kesmemiş bu gelmeler Optik Başkan’ı. Askerliğini İzmir’de tamamladıktan sonra bir daha dönmemiş mesleğine. Ailesi “oğlum ilerde tayinin İstanbul’a çıkar dese de” yetmemiş bu vaat, hasretinden çılgına dönen Mehmet’e. Vurmuş kendini semtine. Serencebey’e, Balık pazarına, Köyiçine.
Sonrası yürek burkan, gözleri bir dolduran bir hikaye. Akılla değil kalple yapılan bir tercihin bedeli. Öğretmenlikten eski mesleği tribün liderliğine dönen yakışıklı bir holiganın meşum kaderi. Ailesi üzülse de, tribünler ve belki de en çok başıboş hayvanlar sevinmiş altın kalpli holiganın dönüşüne. Sahipsiz sokak köpeklerine kimlik kartı çıkartan, onların karınlarını doyuran güzel bir adammış. Ölmeden beş gün önce cezaevinden elinde iki küçük kediyle çıkmış ve arkadaşlarının söylediğine göre evine gitmeden önce onlara ev aramış Optik Başkan. Yalnız köpeklerin değil, durumu yettiğince cebinde parası olmayan herkesin yardımına koşmuş “Son Holigan”. Durumu daha iyi anlamak için gelin İnönü’de sık duyulan şu tezahürata kulak verelim.
“Sabahtan beri hiçbir şey yemedik..
Karnımız acıktı bizim..
Optik Başkan bize yemek ısmarlasana...
Parasını alırsın sonra.”
Her Yanda Başka Bir Anı
Sol görüşlü olduğu herkesçe bilinen, Çarşı grubuna fikirleri ile yön veren, sıradanlığı bile sıra dışı olan bu enteresan adamla İnönü’ye yolu düşen herkesin neredeyse bir anısı var.
Kimisi, o dönem iskeleti Beşiktaş’ın as oyuncularından oluşan Türk Milli Takımı’na karşı yedeklerle sahaya çıkan Beşiktaş’ı desteklemesini anlatıyor, kimisi Kazan’ın önünde öfkeli kalabalık tarafından tartaklanan Fenerbahçe formalı genci kurtarıp, cebinde parası olmadığını öğrenince cebine para koyup taksiyle oradan uzaklaştırışını.
Bu anılardan en ilginci “guybrush threepwood” adlı Ekşi Sözlük yazarının yaşadığı.. Bu satırları Tempo Dergisinde Cem Dizdar da yazmıştı. Ben de aynen aktarıyorum..
“Yıllar önce bir arkadaşımın, ‘Gel lan maça gidelim’ demesi ile Beşiktaşlı olmadığım halde İnönü’ye gittim. Kapalıda güzel bir yere konuşlandık. Önümde bir adam var. Belli sevilen biri, arkadan laf atıyorlar, gelen selam seviyor, geçen selam veriyor. Koca bir ilk yarı boyunca muhabbet ediyoruz. Futbolculardan başlayan muhabbetimiz çok farklı konularda devam ediyor.İlk yarı sonuna doğru ‘Bir zamanlar biz Alen’le iki kişi inletirdik bu stadı, şimdi on kişi var beceremiyor’ deyince, anlıyorum amigolardan bir kendisi. Neyse yarı bitiyor, ‘Kusura bakma arkadaşım, geliyorum birazdan’ diyor. O sıra bir adam geliyor tribüne, kucağında 3-4 yaşlarında bir çocuk. Çocuk siyah beyaz Beşiktaş armalı eşofman giymiş, kafasında Beşiktaş armalı şapka, sırtında da bir Beşiktaş çantası. Yanakları ağlamaktan al al olmuş, babasının kucağında. ‘Optik’i gören oldu mu?’ diye sordu adam. O sıra anladım biraz önce muhabbet ettiğim adamdan bahsettiğini.’Buradaydı ağabey’ dedim ‘Gelir birazdan’. Arkadan bir sordu.’Hayrola ağabey?’ diye. ‘Ya evde seyredecektim maçı, başladı ağlamaya çocuk,’Optik Optik’diye.. Kalktım maça getirdim’ dedi adam.’Yok artık o kadar da değil’ diye düşündüm ben. Tesadüf, ölüm haberini aldıktan sonraki ilk tepkim de aynı oldu. O çocuk belki 11-12 yaşında şu an ve belki en çok ağlıyor yine.” Yazısını ise şu cümleyle bitirmiş ‘guybrush threepwood’:
“İkinci yarıyı, kucağında o çocukla izledi Optik”
Ve Hataları...
Hiç mi yanlış yapmamış peki Optik Mehmet ömrü hayatında, ne de olsa bir amigo değil mi eninde sonunda, amma da abarttın ha diyenlere vakti zamanında uyuşturucu kullandığını ve hapiste bu nedenle yattığı söyleyeyim. Ayrıca Optik Başkan tribün kavgalarının zirve yaptığı dönemde bir çok olaya da karışmış. Yakın arkadaşlarından Ayhan Güner’in anlattığı bir anıyı nakledeyim.
“Bir gün barda oturuyoruz. Yanımıza emanet almamışız aniden baskın yedik Fenerlilerden. Üzerine kılıçla gelen Fenerliye baktı. Bir sağına elini attı, bir soluna elini attı baktı ki boş… Boynundaki zinciri koparıp öyle meydan okudu elinde kılıçla gelen herife. Tam bir efsaneydi. ”
Lakin yaptığı hatalara rağmen bu dünya da hoş bir seda bırakıp gittiğini de eklemeden geçmeyelim. Her tribün emekçisini çapulcu zannedenleri boş verelim ve Optik Başkan’dan incilerle yazıyı bitirelim.
-Beşiktaş dışında özel hayatım yoktur.
-Sen babadan kalma miras değil, doğacak çocuğuma borcumsun, canım Beşiktaş’ım!
-Ben Beşiktaş’ı Ali Veli için sevmiyorum, onların hepsi gidicidir ama ben tribünde kalıcıyım
-Benim adım Optik Başkan on bin tane deplasmana gittim.
Hasılı kelam Allah taksiratını affetsin Optik Başkan.
Rahat uyu yufka yürekli Holigan
Mert Ezici - Futbol Extra
|